İstanbul
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2424.7
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64283.16$

Türk Su Ürünleri Sektörünün ve Sucul Ekosistemlerinin Kurtuluşu Örgütsüzleşme mi?

06 Mart 2021, Cumartesi 08:54
Türk Su Ürünleri Sektörünün ve Sucul Ekosistemlerinin Kurtuluşu Örgütsüzleşme mi?

Bir çoklu yönetim kaynaklı tartışma yazısı

M. Binhan Ganioğlu, Ankara

 

Kim ne derse, hangi sistem ve yapıya benzetmeye veya uydurmaya çalışırsa çalışsın, Türk Su Ürünleri Sektörü; bu temel ve kadim üretim toplumunun bağımlı olduğu ekosistemler ve de yönetişim yapısı son derece özgündür.

Su Ürünleri (Sucul Canlı Kaynaklar) avcılığı ve yetiştiriciliği hususunda Yetkili ve Sorumlu Kamu Kurumunun, her ne kadar görünürde Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü (BSGM) olduğu konusunda oldukça kabul gören bir fikir birliği olsa da Temel Paydaşların ve sektör kanaat önderlerinin kim, kimler veya hangi kurumsal ve örgütsel yapılar olduğu konusunda tanım ve kapsam karmaşası olduğu da bir gerçektir.

Maalesef, bu kavram, tanım, hak ve yetki karmaşasının, diğer birçok eksiği ve yanlışı ile 48 yıl sonra, bir nevi “ben yaptım oldu mantığı ile” yenilenen temel 1380 sayılı kanunun tanımlar dahil yaşamsal hükümlerinde de devam ettirildiği gözlemlenmektedir.

Bu tanım karmaşasına bir de nerdeyse tüm sektör bileşenlerinde eksikliği hissedilen öngörü, tedbir alma, planlama, uyum, uygulama, bilgilendirme, mağduriyet giderme, katılımcı yönetişim, kapsayıcı ve kapsamlı, stratejik ve milli, sektörel ve ekosistem temelli sürdürülebilirlik, veri tabanlı, tarafsız, yönlendirme ve baskı olmadan karar alma ve uygulama ; ve tabi ki yönetişim kavramının temelini oluşturan şeffaflık, hesap verebilirlik, adalet, öngörülebilirlik gibi tarafsızlığın ve sosyal, bilimsel, çevresel, idari, adil ve sürdürülebilir yönetimin uluslararası kabul gören ve uygulanan ilkelerinin gereğince ve yeterince sağlanamaması eklendiğinde, işte size “Türk tipi Su Ürünleri” sektörü.

Genel olarak, sistemli ve kurallı yönetim biliminin temelinde Bilgi, Güven ve Adalet kavramlarının olduğunu tekrarlamaya gerek olmasa da eğer paydaşlar veya yönetim sac ayağının diğer unsurları olan akademi ve kamu (karar vericiler ve uygulayıcılar), arasında itirazlar, şikayetler, yorum ve öneri farklılıkları, güç çatışmaları, kişisel veya sektörel menfaat suçlamaları mevcutsa bir şeyler yolunda gitmiyor demektir.

Yine, eğer çok bağıranın, çok konuşanın, çok gücü olanın, çok yetkisi olanın dediği kabul görüyor veya bireysel konumunu korumanın veya konumunu daha üste çıkarmak için uğraşmanın çoğunluk, sektör ve ülke menfaatlerinin önüne geçtiği gibi şikayetler her ortamda karşılıklı ve çeşitlendirilerek dillendirilir hale geldiyse sıkıntı var demektir.

Gerçeklerden ve doğrulardan uzaklaşılır hale gelindiyse; sektörel bütünlük, paydaşlar ve ekosistem faydalanıcıları arasında uyum, iş birliği ve karşılıklı anlayış eksikliği bariz halde ise; adam ve grup kayırmaları veya dışlanmaları şikâyet konusu oluyorsa, bilgi eksikliği, kirliliği ve önyargılılığın önüne geçilemiyorsa, sürdürülebilirlik ve temsil edilebilirlik risk altında görülüyorsa problem var demektir.

Diğer taraftan, asıl hayret ve saygıya şayan olan ise; tamamen bireysel azim ve çabayla rızkını çıkarmaya ve yaşamını sürdürmeye, sesini duyurmaya çabalayan bir balıkçı meslek grubu, Filo büyüklüğü, av vasıtası sayısı ve avlanma kapasitesi ile coğrafyamızın  ileri gelen balıkçılık ülkelerinden birisi, yetiştiricilik alanında ise açık ara lider konumunda bir ülke, uluslararası pazarlarda ve mecralarda ticari faaliyetlerini zirveye taşıyan avcılık ve yetiştiricilik firmaları, uluslararası standartlarda sucul ekosistemlerimizin zenginliğini ve bereketini sanayi ürününe dönüştüren fabrikalarımız, tüm bireylerimizin sağlıklı beslenmesi ve gelişimi için lojistik, ürün ve hizmet ağını genişleten tüccar ve işletmecilerimiz, bilimsel araştırma, tespit, eser ve çalışmaları ile uluslararası saygınlığı ziyadesi ile hak eden akademisyenlerimiz, görevini hala layığı ile yapmayı düstur edinmiş ve bu sorumluluğun bilincinde olan her seviyedeki ve birimdeki kamu personeli, diplomasının hakkını vermeye çabalayan ilgili meslek sahibi mezunlarımız, ülkemize döviz kazandırmaya devam eden ihracatçılarımız ve hala denize ve bereketine saygı ve hassasiyetle yaklaşan eline olta alan veya balık ekmekle mutlu olan bir asil milletin varlığıdır.

İşte asıl araştırılması ve üzerinde düşünülmesi gereken, ulusal ve uluslararası pazarlarda mevcut olan belirsizlik, haksız rekabet ve uygulama ortamında bu sektörel gelişmenin, devam eden yatırım ve girişimlerin nasıl gerçekleşebildiğidir.

Yukarıda sınırlı olarak bahsedilen bireysel çaba ve başarıların koordineli, örgütlü, samimi, adil, ülkemizin ve sektörümüzün özgün yapısına uygun olarak uyumlandırılmış uluslararası sürdürülebilirlik ve yönetişim norm, kural ve uygulamaların mevcudiyeti ile gelebileceği sağlam, saygın ve hak edilmiş konum mutlaka değerlendirilmelidir.

Meslek ve sektör örgütlerinin kurumsal yönetişim kuralları doğrultusunda bağımsız ve kapsayıcı yapıya kavuşturulup, üyelerince tam ve katılımcı olarak desteklenip, kuruluş amaçlarının ve temsil ettikleri üyelerinin, alt sektörlerin ve ikincil paydaşların beklentilerinin bilincinde olarak faaliyet göstermeleri muhakkak ki arzulanan durumdur.

Bu amaca uygun yetki ve sorumluluklarla da donatılan yarı resmi temsilci örgütlerin, gerek seçilmiş yöneticileri ve gerek de temel muhatap olan uygulayıcılar ve karar vericiler tarafından da bu bireysellikten uzak olması elzem sorumluluğu ve temsil yetkisi kabul gördüğünde, temel su ürünleri ve ilgili sektörlerimizin sağlam temelli gelişimi ve sürdürülebilirlik kurallarına uyumu konusunda öncü ve örnek konumundaki ülkelere liderlik yapabilme kapasitemiz göz ardı edilmemelidir.

Bu şekilde örgütlenmiş ve katılımcı, kurumsal yönetişim kurallarını özümsemiş meslek ve sektör temsilcileri; sorumlu ve yetkili kamusal makamlarca yönlendirilen veya yönetilen yapılar olarak değil de yönetim, planlama ve uygulama aşamalarında sektörel sürdürülebilirliğin garantisi olan milli ve sektörel değerlerimiz olarak görülüp, gücümüze güç katmak üzere değerlendirildiğinde neler başarılabileceğimiz görülebilmelidir.

Bu durumda, acaba mevcut örgütlerin ve kurulların amaç, kapsam, yetki ve sorumlulukları, hukuki ve idari yapıları ve insan kaynakları, sürdürülebilirlik ve risk yönetim ortamları, karar alma, işleyiş ve uygulama metotları vb. tekrar gerek yöneticiler ve üyeler ve gerek de ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca gözden geçirilerek, hak ettikleri, sektör ve ülke menfaatleri ile uyumlu kurumsal ve etkin yapıya kavuşturulmalı mıdır, yoksa…

Sizce de bu hususların bilgili ve ilgili herkes tarafından tartışılmasının zamanı gelmemiş midir?

M.Binhan GANİOĞLU

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.