İstanbul
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2430.3
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66262.1$

Baba Yalçın : “Bir kişiyi dahi bilinçlendirsek kardır…” (1.Bölüm)

12 Aralık, 2020, Cumartesi 13:15Adnan KASAPCI
Baba Yalçın : “Bir kişiyi dahi bilinçlendirsek kardır…” (1.Bölüm)

“BABA YALÇIN ANILARINDAN”

Kendinizden bahseder misiniz?

Kendimden bahsetmeyi sevmem ama kısaca "Baba Yalçın" diyelim. Açılımı da denizlerin, denizdeki balıkların, balıkçı esnafının, çevrenin, gelecek nesillere de "Islak Altın" balıklarımız kalsın diye uğraşan, diğeri de denizlerin bu durumundan dolayı kibarcası halk dilinde ayvayı yedi anlamında açılımı da bu. Uskumrular, kolyozlar, mercanlar, kırlangıçlar kalkanlar, karagözler, lüferler, kofanalar, palamutlar, torikler için okulu bırakıp balıkçılığa başladık. 30-35 senedir balıkçılığın kurtuluşu için uğraş verdik. Lakap ta bu yüzden zaten "Baba Yalçın" 

Balıkçılığın kurtuluşu dediniz?

Denizlerimiz çok zaman kaybetti. Milenyumdan 20 yıl aldık, 2020 yılı bitti. 1960 yılını milat alırsak, balıkçılığın kurtuluşu için neler yapılması gerekir? Bu Dünyadaki en basit iş. Gözlemlediğim kadarıyla 60 yıldır daha hala A'dan Z'ye ortada teşhis bile yok. Teşhis olmadan tedavi olur mu?  Yıllarca umutla denizleri kurtaracak bir baba torik bekleyen, denize balığa sevdalı nice reisler, gözleri açık gittiler.

Denizlerin kurtuluşu için ilk adım zihinlerde reform gerekir. Bizde öyle bir ümit var mı? Yok, ya ne var? Jumboların dolambaçlı yollardan Rabbena hep banası... 60 yıldır kimse sormadı, bu işin sonu ne olacak canısı… Bunu da yiyenler var, işin acıklı mini özeti bu.

Balıkçılık sizde nasıl başladı? Kim veya ne sebep oldu?

Benim balıkçılık hikayem, Rahmetli babamla başladı. 6-7 yaşındayken önceleri babamla gider Kumkapı sahilinden kıyıdan olta atardık. Kocaman pisiler, kalkanlar tutardık. Hatırlayabildiğim birkaç kadın çorabını birbirine ekleyerek yaptığı büyükçe bir kepçesi vardı. Balık kayalara yaklaşınca onunla alırdık. Sonra Sarayburnu’nda yine kıyıdan 4-5 kiloluk baltabaş karagözler tutardık. Onu da kepçeyle alıp, orda bir kısım kırılan betonlardan 1-2 karış derinlikte sığ küçük göletler olurdu etrafını balık kaçmasın diye sağlama alıp taş parçalarıyla havuz yapardık. Etrafta toplanan meraklılarda karagözlerin o havuzda yüzüşünü seyrederdi.

 

“KARAGÖZ BALIĞINDAN TOKAT YEDİM”

Çocukluk döneminize dair, Eski İstanbul ve Boğaz Balıkçılığı hakkında neler hatırlıyorsunuz?

Babam bir zaman sonra Galata Köprüsü’nden balık tutmaya başladı. Arada beni de götürürdü. Herkesin balık tuttuğu bir nokta vardı. Palamutlar, torikler, lüferler, kofanalar, uskumrular kırlangıçlar tutardık. 1 yaşında, 1 Kg'dan aşağı palamutlar yoktu o zamanlar. Galata Köprüsü’ne bağlı şehir hatları vapurunun kıçından, gemi kalkana kadar fırsattan istifade, yemli iri zokayla torik alırlardı. Galata Köprüsü’nden bazen palamut bazen uskumru, kolyoz kesip yem yapar lüfer kofana torik kırlangıç tutardık.

Babam benim olmadığım bir gün, tam 17 tane 3-4-5 Kg.'lık baltabaş karagözler almış. Kendi taşıyamayacağı için köprüde bulduğu 2 hamalla, 2 küfede tam 17 tane karagöz (küfelerinde üstünü denizde ıslattıkları gazeteyle kapatmışlar) getirdi. Evin alt katında bayağı geniş çinko leğene koydular. Balıkların içinde yarı canlı olanları vardı. Öyle ki eskiden çinko çift kulplu kazanlar olurdu. En irisini kuyruğundan bezle tutup ( O zamanlar daha 6-7 yaşlarındayım) o çinko kazana sokmak istedim. Kazana sığmadı. Balığı kazana sokmak için eğip bükerken hiç beklemediğim anda şırrak diye suratıma tokat gibi bir kuyruk vurdu. Ben karagözden aldığım darbeyle nakavt, yerde ıslak ayağımda kayınca  kıç üstü yere düştüm, bu anı ve o balığı hiç unutmuyorum. Ee tabi karagözün yumruğu da kuyruğudur. Sonra balığı leğene atınca birde orayı karıştırdı beni sırılsıklam yapmıştı.

Babam baltabaş karagözler için, iki çeşit yem kullanırdı. Ya kendi yaptığı özel hamuru kullanır, ya da o olmadığı zamanda iri midyeler kullanırdı. Hamur için özel takım hazırlardı. Hatırladığım beyaz peynirin suyu, un, yumurta, kaşar peyniri, üstünde kız resmi olan Alaaddin’in Sardalya Konservesi’nin suyu malzeme bu. Babamın deri takım çantasını açar, açık mavi parlak misinalar yepyeni mantara sarılı çok hoşuma giderdi. Ağırlıkları da kurşun kullanmaz bazı cıvata somun hurda demirleri kaynak yaptırıp kendine muhtelif ağırlıklar yaptırırdı. O deri çantasındaki olta takımlarını kurcalar, karagöz için hazırladığı naylon torbadaki hamuru koklardım. Mis gibi değişik balık kokar her zaman mıknatıs gibi beni deri takım çantasına çekerdi. Yalnız Kumkapı'da balık tutarken ev yakın olduğu için kendi kepçesini götürürdü. Ama Galata Köprüsü’ne giderken uzun sapından dolayı kepçesini yanında götüremezdi. Babam o zamanlarda her bir karagöz için 25 kuruşa kepçe kiralarmış. Çünkü önceleri köprüye kepçesini götüremediği için bazen su üstünde oltadan kaçan baba karagözler su üstünde yan yatıp debelene debelene Sarayburnu’na doğru gidermiş. Kayıklardan denk gelen gören olursa  balığı onlar alırmış.

Galata Köprüsü’ne gelirken, köprünün en üstüne çıkıp denize bakardım. Deniz Marmara mavisi, sanki çok azda yeşile kaçan çok güzel Marmara’nın kendisine has rengi vardı. Güneş ışığı ekvatoral ormandaki ağaçların arasından huzme yapar gibi süzülür, ta derinlere doğru iner. Köprünün en üstünden suyun içindeki lüferin kokusunu alırdık. Anla ki aşağıda ne balık var. Denizin kendine has kokusuyla o lüferin kokusunun karışımı tamamen ekolojik… O koku hiç bir şeye benzemezdi. Torik balığı nerelere kadar girerdi… Kadıköy vapur iskelesinden Haydarpaşa'ya  doğru biraz daha oraya yakın dibi görünen sığ sudan bile kıyıdaki amatörler, oltaları ileri fırlatıp torik alırlardı, Sevinçleri görülmeye değerdi, ya şimdi!!!???

 

“KILIÇ BALIĞINA BAKMAZDIK BİLE…” (İHTİYAÇ DUYMAZDIK)

Geçmişte İstanbul’da oldukça büyük balıklar ve orkinoslar yakaladınız. Neler hissettiniz? Yakaladığınız en büyük balığın cinsi ve ağırlığı nedir?

Çok önceleri İstanbul’da kılıç balığı da vardı ama diğerleri varken ona bakmazdık. Nerde ne zamanlar olur bir kısmı günlüğümde yazılıdır. Zaten o zamanlar orkinos para yapmıyordu. 

Ne zaman ki gırgırlar boğazda yatak yapan  kofanayı toriği kazıdı, ondan sonra adalarda orkinosa bakmaya başladık. Aklımda kalan, kaçırdıklarım hariç 142 kg, 170 kg kamçı kuyruk, 230kg. ama daha irileri de yakalayan (FB.'den 400kg gibi) arkadaşlar oldu tabi.  Ben son balığımı alana kadar balığına göre kilosu 350 Lira yapıyordu. Benim son balığı aldığımda balıkhaneye 5 balık gelmişti. Diğer 4 balık 350-500 Lira arası diye hatırlıyorum. Benim balık zıpkını güzel yerden (kafaya yakın) vurduğum için derisi de yıpranmamış olduğu için, kilosu 1500 Lira yapmıştı. Benden bir hafta sonra arkadaşlarımın daha büyük teknesiyle aldığı 357 kg'lık orkinos kilosu 6000 Lira yapınca, orkinosların da idam fermanı yazılmış oldu. Daha sonra bir gırgır yanılmıyorsam Marmara Adası Asmalı’da bir molada tam 40 ton (277 adet) orkinos alınca 60 orkinos gırgırı topluca hücuma geçip adalarda orkinos katliamına başladı. (2020 Ekim- Kasım-Aralık Boğaz girişinde topluca çinakopa  yapılanları  bir an hayal edin) Toplu katliamın gerekçesi ise, her zamanki gibi ihracat seferberliği var, döviz gelecek mugallatasıyla orkinosa hücum ederek onu da kuruttular. Marmara’da kökünü kuruttukları uskumru balığı 29 yıl sonra 2017 yılında ne var ne yok diye turist olarak anavatanına döndüğünde uskumrulara akıllarını kaybettirdiler. Marmara Denizi’nde ışıkla avcılığı serbest bırakınca uskumruları geldiğine geleceğine anasından doğduğuna bin pişman ettiler. 2-3 ayda balık soykırımı, köküne kibrit suyu. 

Ve yıl 1988… Gazetede bir haber, Mersin balığına da eyvah başlığıyla… Karadeniz’de onu da kuruttular. Soru şu? Gazeteci Kadir Can'ın da dediği gibi denizin ağaları neye el attılar da kurutmadılar? Ya şimdi… Hislon marka kol saati…

“ÇEVREYİ, DENİZLERİ VE İÇ SULARI KORUYACAKSIN…”

Sizin tanımınıza göre balıkçı kimdir? İyi bir balıkçı nasıl olmalıdır? Balıkçı olmanın ön şartları nelerdir?

Bazı jumbolar, dünyaları ben yarattım hüviyetine bürünseler de, balıkçı denizde ve iç sularda balık tutan herkestir. (Ekmeğini buradan kazanan ticari olsun ya da amatör fark etmez) Herkes anasının karnında profesyonel olmadı sonuçta.

İyi balıkçı, çevresini (Denizleri ve iç suları) korumaya azami gayret  gösteren, toplu soykırım yapmayan herkestir.  

Bir defa küçük balığı tutmayacak misal (Kıraça, kancur, ilarya, yaprak çinakop, uskumru vonosu, koloridye, çingene palamutu, gaco, 1 Kg'dan küçük kırlangıcı, 2 Kg'dan küçük kalkanı tutmayacak) diğer türler içinde küçükleri tutmayacaksın ki başka zaman çıktığında büyük balığı tutabilesin. Küçük balık yoksa büyük balık ta yok. Bu sihir değil ki, iki kere iki dört eder gibi... Havyarlı balığı tutmayacaksın. 

Diğer husus denizleri kirletmeyeceksin. Bir sigara izmariti dahi denize atmayacaksın. Denize atılan bir sigara izmariti, sigaranın bünyesinde bulunan  zift, is, nikotin, katranla 50 litre  deniz suyunun evsafını bozduğunu bir yerde okumuştum. Deniz demek ekmek demek, yemek yediğin kaba pislemeyeceksin. Denize saygı duyacaksın. Sadece o kadar da değil. Kirletenlere mani olacaksın. Yok anlamadı mı? Bildirmen gereken yere bildireceksin. Çoğumuzun farkında bile olmadığı bilhassa plastik naylon poşet atmayacaksın. Doğada piknik yapıp çöpünü orta yerde bırakmayacaksın. Onlar 100-200-300 yılda kaybolur diye bir şey yok (Eskiden öyle bilirdik, ama maalesef kazın ayağı öyle değilmiş)  Onlar asla kaybolmuyor, yıllar geçtikçe mikro, nano boyutlarına kadar geçen zaman içinde parçalanıyor küçülüyor ama asla yok olmuyor. Eğer dolaylı yoldan farkında olmadan sofrada naylon poşet yemek istenmiyorsa istisnasız herkes bu konuda çok dikkatli olacak. Misal diyelim 1 kişi, 1 poşeti denize attı. 1 taneden bir şey olmaz diye düşündü. İstanbul'un nüfusu kaç? 16 milyon diyelim… 1 milyonu birer tane atarsa ne olur? Düşünün… Bundan başka dünya yok. Bu böyle biline. Hayır mı?  O zaman kirletenlere afiyet olsun. Eğer ki temiz çevre, sağlıklı ekosistem varsa insanoğlu var, yoksa çevreyi öldürenler niye yaşasın ki !!??

“AMATÖR OLTA BALIKÇISI, TUTTUĞU BALIĞI SATAMAZ…”

Amatör olta balıkçılığı ne demektir? "Amatörlük" kavramı üzerine neler söylemek istersiniz?

Ben profesyonel bir balıkçı olarak derim ki; Amatör Olta Balıkçılığı ticari olmayan balıkçılıktır (Balık tutup satamaz) ağ atamaz (Zıpkınla kurallar çerçevesinde balık vurur ancak zıpkınla vurulan balıkları satamaz.) Zevk ve hobi amaçlı balık avcılığı yapmak demektir. Tabi bunu yaparken küçük balık tutmayacak ve avladığı türler açısından yüksek ekonomik değere sahip sualtı versiyonu da (Zıpkın) buna dahil sirkülerde belirtilen boy, kg. adet vs. miktarlarına da uyacak. Tıpkı ticari sirkülerde nasıl uyulması gereken kurallar varsa onun gibi. Tabi ticaride maalesef sipariş üstüne balık boyu belirleyenler kapsama alanı dışında.

Aslında amatör-profesyonel diye ayırmak yerine daha ziyade denizlerimizin geleceği ve gelecek nesilleri de düşünme açısından denizel ekosistemi balık avcılığı ve balık kavramını işlemek daha doğru olur diye düşünüyorum.

“BİR KİŞİYİ DAHİ BİLİNÇLENDİRSEK KARDIR…”

Hiç balık salımı yaptınız mı? Balığın cinsi, ağırlığı ve salımın yapıldığı dönem/yıl bilgisi yazar mısınız?

50 senedir yapıyorum. Hangisini yazayım ki… 1 Kg. altındaki kırlangıcı öper dedeni gönder der salarım misal… Kıraça tutmam, tohum çinakop tutmam, gelse de salarım. Ne et çıkar nede para yapar. Saldığın her küçük balık ileriye yönelik yatırımdır. Bazen yemeklik balık için dalış yaptığımda da bu geçerli. Sadece bu kadar da değil, çevremde arkadaşlarımdan küçük balık tutan olursa uyarırım, nazım geçtiklerini de fırçalarım.

Takribi 7-8 sene önce kısa süreliğine Datça'da misafir bulunduğum sırada 15-16 yaşlarında bir çocuk, bahçe kapılarından içeri girip evlere üzeri ıslak gazete kağıdı ve bezle örtülü sepette balık satıyordu. Bende ne satıyorsun diye sordum, baktım bezi gazeteyi kaldırınca ben şok oldum. Koca bir sepet ağzına kadar el kadar lagos yavruları dolu. Ben onlara çizgili pijama giymiş orfoz diyorum. İçim cız etti. Bunları neyle aldın dedim. Babamla birlikte misina ağla, bir kısmını da sepetle (tel kafesle) dedi. Yanımda bazı sualtı dergileri, balıklarla ilgili kitaplar ve balık albümüm vardı. Çocuğu gölgeye çekip, balık albümümü de gösterip bu boydaki balıkları tuttuğun sürece böyle büyüklerini nasıl bulacaksın, hangisini tercih edersin diye tam 2,5 saat detaylı bir şekilde güzelce anlattım. Çocuk ta zeki, akıllı… Gelecek için söylediklerime ikna oldu. Umarım faydalı olmuştur. Bir kişiyi dahi bilinçlendirsek kardır…

Birinci Bölümün Sonu... Devam Edecek...

YALÇIN GÜNAY ÇELİK RÖPORTAJI RESİM GALERİSİ İÇİN T I K L A Y I N I Z . . .