Balıkçılık Nedir? Sorunları ve Çözüm Önerileri...
12 Ocak 2024, Cuma 13:39“TBMM, Balıkçılık ve Su Ürünleri Araştırma Komisyonu çalışanlarına katkı”Karadeniz gezisi (Giresun)
BALIKÇILIK NEDİR, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
Balıkçılık Küresel Bir Meslek Dalıdır;
Ulu önder Atatürk’ün önemli söylemlerinden biri de “ Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” tanımlamasıdır. Günümüz iktidarı dâhil gelmiş geçmiş iktidarlar insanların var olduğu süreçten günümüze intikal eden balıkçılığı çok ilginçtir; bir meslek olarak görmemişlerdir. Buna karşın son yüzyıl içerisinde kapıcılık diye bir meslek grubu yokken günümüzde “apartman yönetimi” adı altında bir meslek grubu oluşturulmuştur. Bu kişiler genelde kırsal kesimde toprağa bağlı üretici/çiftçi iken, şehirde tüketici olmuşlardır. Günümüzde Cumhuriyet kapıcıların kimsesi olurken, Türkiye‘yi yönetenler çok önemli yaşamsal, projesi sonsuz, protein açısından zengin bir besin kaynağı olan sucul canlıları, doğadan avcılıkla veya kültüre alarak yetiştiricilik yoluyla üreten balıkçıyı, meslek kabul etmeyip, tarım sektörü içinde çiftçi olarak görmüştür.
Şüphesiz bu görüşü benimseyen ve balıkçılığı kendi siyasi emel ve devamlılıklarının hanesinde barındırmak isteyen “Tarım ve Orman Bakanlığı” kendi uzmanlık alanlarında saygın bir meslek grubu olmalarına rağmen, balıkçılığın tarım statüsünde kalmasında ısrarcı olmaları, kamuda ve halk arasında saygınlıklarına gölge düşürdüğü yadsınamaz.
Vurgulanmak istenen husus, partilerin programlarında balıkçılığın bir meslek dalı olarak yasallaşmasıdır. Böylelikle “Cumhuriyetin kimsesizlerinkimsesidir” sözü balıkçılar için de bir geçerlilik kazanacaktır. Balıkçılarımız, üç bir tarafı dört denizle çevrili ve yeterli iç-su (göl, gölet, nehir ve barajlara) kaynaklarına sahip ülkemizde, projesi sonsuz önemli bir sucul besin kaynağın üretimini/avcılığını gerçekleştiren bireylerdir.
Balıkçılık çok karmaşık bir bilimdir. Bu bilimin ilgi alanları, balığın yaşadığı üç boyutlu ortamda suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri, balığın yaşamı ile doğrudan ilgilidir. Balığın hayat döngüsü ise yumurtlama, beslenme, büyüme, göç ve ölümdür.
Balıkçılığın sürdürülebilir üretimi;deniz ve iç-su kaynaklarının mevsimsel devamlılık gösteren/güdümlü araştırma ve mevcut balık nüfusunun/popülasyonun geçerliliği olan bilimsel yöntemlerle ölçülüp, mevcut av gücünün, ortalama birim av gücüne göre; avlanabilir miktarın ve avlanma süresinin tespiti ile saptanır.
Bir dişi balığa, yaşamında yumurtlayarak en az bir kez kendini yenileme olanağı vermek, balıkçılığın sürdürülebilirliğinin sigortasıdır. Bu nedenle aşırı avlanmadan sakınmak için, “ölçülmeyen canlı kaynak sağlıklı değerlendirilemez” ekonomik savdan yola çıkılarak, her yıl bilimsel çerçevede mevcut balık stokunu ölçmek zorunluluktur. Balıkçılığın sürdürülebilirliği için, ölçümü yapılan stokta elde edilen balık nüfusunun genelde 1/3’ü avlanacak, 2/3’ü denizde kalacak şekilde, mevcut av gücüne göre miktar,av süresi ve buna bağlı olarak av kotası konur. Balıkçılıktan kaynaklanan balık ölümlerinin haricinde bilinmesi gereken diğer bir husus da otçul balıkların yani hamsi, sardalye, kupes, kefal, çaça gibi balıkların etçil/yırtıcı balıklara yani palamut-torik, lüfer-kofana, uskumru, levrek, orkinos ve köpek balıklarınca tüketilmesidir. Bu oluşum sucul ortamın kendi içindeki canlıların beslenmesindeki iç dinamiklerle bağlantılı olan bir durumdur. Sucul ortamda olan bu tüketim dinamiği bilimsel anlamda kontrol edilemez,fakat tüketimin olası boyutları tahmin edilebilir.Balıkçılığın sürdürülebilirliğini aşırı avlanma veya balık kaynaklarını bilime (araştırmaya ) dayalı olmayan, ölçmeden “olsa olsa” metoduyla yapılan avlanma çökertir. Balık stoklarının tüketiminde paydaş olan insanın yani balıkçının stoklara verdiği tahribat, bilime dayalı balıkçılık araştırma çalışmalarıyla saptanabilir. Bu da balıkçılık biliminin balıkçılık eğitiminin güçlenmesiyle başarılır. Denizlere ve iç-sulara sahip demokratik ülkelerde; Balıkçılık Fakülteleri, Balıkçılık Araştırma Enstitüleri hatta Balıkçılık Bakanlıkları bunun için vardır.
BALIKÇILIĞIMIZDAKİ BİLİM DIŞIŞI SORUNLAR
Aşırı Endüstriyel Balıkçılık Av Gücü:
On yılardır, balıkçılığı yönetenler tarafından denizlerimiz ekonomik önemi haiz balık stoklarının sürdürülebilir avcılık boyutlarının büyüklüğü, ölçülüp biçilmeden avlandı. Sucul ortam ve denizler dipsiz kuyu şeklinde farz edildi. Doğadan daha fazla üretim için, mevcut endüstriyel (trol- gırgır) ve geleneksel küçük balık av gücü, düşük faizli kredilerle teşvik edildi. Bu teşviklerle, endüstriyel balıkçı teknelerinde artan motor beygir gücü, tekne boyu ve büyüyen gırgır ağ boyutları, on yıllardır değişmeyen ve tartışılmayan balık av sezonu takvimi, mevcut av gücünün denizdeki tüm balığı bir av sezonun da avlayabilecek boyuta taşıdı. Bu bilimdışı avcılığın sonuçları, ekonomik önemi olan balıkların avında, balığın satış boyunun altında, eşeysel olgunluğa erişip, balığın en az bir kez yumurta dökmesine müsaade edilmeden avlanmasıyla balık stoklarının çöküşünü gündeme taşıdı.
Av Baskısı:
Avlanan balığın satış değerleri adet ve ağırlık olmak üzere iki boyutla ölçülür. Her balığın yumurtadan çıktıktan sonra eşeysel olgunluğa erişinceye kadar hızlı bir büyümesi ve ağırlık kazanması vardır. Örneğin hiçbir hamsi; istavrit, lüfer, palamut kadar bir boya ve ağırlığa erişemeyeceği gibi, istavritte hamsinin ulaşabildiği maksimum boyda kalamaz. Balığın tüketiminde ortalama satış boy ve ağırlığının önemi büyüktür. Tüketici daima, balığın ortalama satış boyunu tercih eder. Genelde balık için ortalama satış boyu, balığın en az bir kez yumurtlayarak neslini devam ettirdiğinin kanıtıdır.
Bu gün, gerek balıkhanelerde gerekse balık satış reyonlarında neslini devam ettirmemiş boyda balıklar satılmaktadır. Bunun dışında, bu tür avlanmış balıkların talep gördüğü en önemli pazar balık unu fabrikalarıdır. Ülkemizde halkın yoğun bir şekilde talep ettiği hamsi,sardalye ve kıraça istavrit gibi, büyüme hızı yavaş balıkların satış boyuna gelmeden avlanıp balık unu fabrikalarına satılması, bu tür balıkların satış boyunun altında aşırı vahşi avcılığını teşvik etmiştir.
Oysa balık unu fabrikalarının kuruluş felsefesi, ekonomik değeri olmayan, sucul canlıları un haline getirerek, kültür balıklarının ve kanatlıların beslenmesinde kullanmaktır. Bu gün mevcut balık unu fabrikalarımızda, Karadeniz’de bazı yıllarda avı 40-70 bin ton arasında değişen çaça balığı avı önemli bir ham maddedir. Ayrıca, balık işleme tesislerinde işlenmiş balıktan elde edilen iç organlar ve balık karkası bu fabrikaların ham maddesi olarak kullanılabilir.
Ülkenin kültür balıkçısı ve kanatlı hayvan yetiştiricinin yem sanayi için gereksinim duyduğu balık unu, ithalat yoluyla teşvik edilir karşılanırsa, gırgır balıkçısının yoğun avlayıp, balık unu fabrikalarına pazarladığı, satış boyu ve altındaki sardalye, hamsi, kıraça istavrit gibi balıkların talebini azaltacaktır. Bu öngörü gırgır balıkçısının söz konusu balıkları satış boyun altında avlamasını cazip hale getirmediği, aşırı avcılığı önlediği için, gelecek senenin anaçlarını oluşturacak ve avcılığın sürdürülebilirliğini sağlayacaktır
Hatalı Balıkçılık Av Takvimi:
Balıkçılığımızdaki çöküşün engellenmesi gırgır balıkçılığı için yapılması gerekli balık av kota modellemesinde, av sezonu açılışının 1 Kasım tarihi olarak düzenlenmesi ile olasıdır. Gırgır tekneleri için farklı deniz ve bölgelerimizde her gırgır takımı için verilen kota miktarı (avlanan balığın ortalama tür kotasına bakmaksızın) gerçekleştikten sonra, gırgır teknesi avdan çekilmelidir. Av kotasını dolduramayan tekneler ancak av bitiş tarihi olan 28 Şubat’a kadar avlanabilir. Bu tür kotalı avlanma yönteminde, orta vadede (3 yıl gibi) balık stokunda bir yenilenme olacaktır.
Ekonomik Boyutlu Endüstriyel Balıkçılık ve Balık Nüfusunun Korunması:
Balıkçılığımızda yüksek yüzdeli üretim payı olan endüstriyel av teknelerinin (trol-gırgır) günümüzde tüm denizlerimiz balıkçılığına uygun boyuta taşınması bir gerekliliktir. Karadeniz trol balıkçılığını denizin 100m.sonraki derinliklerde hidrojen sülfür içermesi nedeniyle, balıkların yaşam alanları genelde 100m.ile sınırlanmıştır. 18-20m.boyunda 360-400Hp güce ve 5-6 kişilik yaşam alanına sahip trol tekneleri denizlerimiz için ekonomik olma özelliğine sahiptir. Buna karşın gırgır tekneleri için ekonomik açıdan aynı hususu söylemek olası değildir. Denizlerimizdeki 230 adet gırgır teknesinin boyutu ve güçleri 30m.ve üzeri boya sahip olup beygir güçleri ise 800-2400Hp arasında değişmektedir. Bu teknelerin büyük çoğunluğu Karadeniz, Marmara ve Ege denizinde avlanmaktadırlar. Yine 470 adedi de, 18-29m.arasında boya ve 360-500Hp güce sahip gırgır teknesi olup, ülkesel toplam gırgır takımı 700 adettir. Bu teknelerin av yaptığı balıkçılık sahalarının genelde kıyıdan uzaklıkları 5-10 deniz mili kadardır. Balığa ağ sardığı minimum derinlik 25m olup, bu derinliği 18m.derinliği çekme kulisleri her yıl gündemi işgal etmektedir. Toparlamak gerekirse bir iç deniz olan Akdeniz’de ve onun alt bölgeleri olan iç denizlerde av yapan balıkçı filosunun (gırgırların) ekonomik avcılık yapabilmek için, gerek tekne boyutları, motor güçleri ve gırgır ağ boyutları açılarından, optimum düzeye çekilmesi balıkçılık sektörünün kalkınabilmesinin olmazsa olmazıdır.
Bu nedenle içinde bulunduğumuz süreç itibariyle, endüstriyel av tekneleri, balığın av verdiği avlak sahalarına olan uzaklık ve derinlik açılarından boyca ve ana makine beygir gücü açılarından yeniden disiplin altına alınmalı, özellikle günümüzde yakıtın çok pahalı olması yüzünden ekonomik olmaya yönlendirilmelidir. Bir öneri olarak sularımız gırgır balıkçılığı için ideal tekne boyutu 20-22m., ana makine beygir gücü ise 360-500Hp olarak benimsenebilir.
Günümüzde Brezilya, Peru, Şili, Arjantin gibi okyanus kıyısı ülkelerin sahilden yaklaşık 40-50 deniz mili mesafede hamsi ve sardalye avcılığı için kullandıkları gırgır takımlarının 18-22m.boya sahip olması, onların avcılıklarının verimli olmasının temel nedeni oluşturmaktadır. Bu oluşumun ülkemiz balıkçılık sektörünce özellikle dikkate alınmasında fayda vardır.
Sorunun Çözümü ve Yapılması Gerekenler:
Türkiye’nin denizlerimiz balık avcılığında; uygun değer hedefine ulaşabilmesi için, ilkin 2000 yırlar içinde, 589 bin ton balık/yıl üretimden neden günümüzde 328 bin ton balık/yıl üretime gerilediğinin cevabını bulması gerekir. Üretimde olan bu gerilemenin üretimi gerçekleştiren balıkçıyı da ekonomik açıdan darboğaza sokması kaçınılmazdı ve nitekim de öyle oldu. Bu sorunun çözümünde öncelik, denizel ortamda balığın stok dengesinin sağlanmasıdır.Bunun gerçekleşmesi de eşeysel olgunluğa erişmiş, diğer bir ifade ile satış boyunda veya satış boyunu aşmış balıklar aracılığıyla olur. Bunu destekleyen diğer bir husus da balıkların yumurtlama alanına diğer denizlerden beslenme göçü ile gelen balıkların dâhil olmasıdır. Bu da bilimsel balıkçılık araştırmalarıyla belirlenebilir.
Denizlerimizdeki ticari öneme sahip balık nüfusunun artıp artmayacağının somut kanıtı, denizlerimizde balıkların yumurtlama mevsiminde her dönemde yapılacak ihtiyoplankton/yumurta araştırma çalışmasıyla ortaya konulabilir. Böylelikle metre kare veya mil karede elde edilen günlük yumurta üretim sıklığı ile kuluçka sürecini tamamlamış pre ve post larva miktar ölçümleriyle ortaya konulur. Bu ölçümler yöntemiyle; denizdeki anaç balık miktarı ve yumurtlamanın stoka olan katkısı saptanır. Her yıl güdümlü olarak yumurtlama mevsiminde en az iki kere yapılması gereken ve balıkların mil kare veya metre karedeki yumurta verim sıklığı dağılım haritalarının analizinin ve yorumlarının sonuçları, sucul canlı kaynağın yönetiminden sorumlu merkezi otorite uzmanlarınca değerlendirilip uygulama alanına, yani denizlerimize yansıtılması gerekir. Ne var ki Tarım ve Orman Bakanlığının balıkçılığın her konusunda 1971 yılında “Su Ürünleri Kanunu” ile yetkilendirilmesinin üzerinden 51 yıl geçmesine karşın belirtilen hususun yaşam bulamaması veya merkezi otoritenin gündeminde olmaması/olamaması kaynak yönetim yetersizliğinin belirgin bir göstergesidir.
Günümüzde denizlerimizdeki balık zenginliğinin/varlığının ne boyutta olduğu ülkece bilinmemektedir. Bu boşluk dört denize sahip bir yarımada ülkesi için mazur görülemez. Tüm denizlerimiz için kesintisiz güdümlü araştırma programlarının hayata geçirilmesi hem canlı kaynakların esenliği hem de balıkçılık sektörünün önünü görebilmesi açısından bir zorunluluktur. Bu konuda yapılması gereken en sade uygulama akustik aletlerle denizdeki balık nüfusunun boyutlarını ölçen bilimsel araştırma faaliyetleridir. Bu çalışmalarla balık av mevsiminde yapılacak akustik stok ölçüm araştırması ile ortaya konulur. Çalışmalarda ölçülen balık nüfusunun genelde 1/3 avlanır, 2/3 ise denizde bırakılır. Balık stok ölçüm araştırma sonuçları ışığında endüstriyel balık av teknelerine avzamanı/dönemi ve av kotası verilir. Kotasını dolduran tekne, kaynağın sürekliliğini ve kesintisiz verimliliğini sağlamak açısından merkezi otoritece avdan çektirilir. Sınırlı avcılık uygulamasındaki en önemli husus yasayla belirlenen/belirlenecek seçici ağ kullanımının zorunluluğudur. Böylece eşeysel olgunluğa ulaşmış balıkların diğer bir yaklaşımla avlanan balıkların asgari satış boyunda olması da sağlanmış olur.
Sucul canlı kaynakların en belirgin özelliği, koruyarak sürdürülebilirlik ilkesinin uygulanması halinde projesinin sonsuz olmasıdır. Balıkçılar ve balıkçılığı yönetenler kendini üremeyle yenileyen bu canlılar âlemini, hem dipsiz kuyu olarak yorumlama, hem de sınırsız/sorumsuz avlanma uygulamasına nokta koymalıdırlar. Endüstriyel balıkçılığın ana gücünü temsil eden gırgır balıkçıları, gırgır teknelerini ve ağ boyutlarını, kaynağın verimli işletilmesini gölgelemeyecekdüzeyde donatımını geç de olsa “zararın neresinden dönülse kardır” ilkesiyle gerçekleştirmesinde yarar vardır.
Balıkçılık sektörü ile ilgili birçok dernek kooperatif, birlik adı altındaki (STK) örgütlerimizin asgari müştereklerde birleşerek, balıkçılığımızı bilimin ışığında mercek altına alıp, gerçeğin ne olduğunu sağlıklı sorgulayıp, balıkçılığımızı her önüne gelen ehliyetsiz bireylerin yorumlamasından veya onların gözüyle bakılmasından arındırıp, balıkçılığımıza balıkçının kendi gözüyle bakmasını hayata geçirmeliyiz.
Balıkçılık projesi sonsuz bir sucul kaynak olup, geçmişten günümüze, sağlıklı beslenme açısından yüksek protein içerikli bir ürün olması yanında, kültür balıkçılığı dahil ortalama 700-800 bin ton balık /yıl üretim ve bu üretimi gerçekleştiren 60-70 bin aktif lisanslı balıkçı ile son tüketicide yaklaşık 35-40 milyar TL/yıl (1.5 milyar$ ihracat dahil) GSMH’ ya katkı sağlayan aktif balıkçı sayısı kadar, balıkçılıkla bütünleşen dolaylı ve dolaysız birçok iş kollarının da (balık işleme sanayi ve muhafaza, balık unu, ağ ipliği ve ağ sanayi, balıkçı tekne ve gemi sanayi, balık motor sanayi, navigasyon ve seyir araçları, balık bulucu, haberleşme, nakliye, plastik ve paketleme, turizm vb.) lokomotifi olan önemli bir sektördür.
Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini yönetenlere balıkçılıktan sorumlu yönetim kadrosunda bulunanlara, 4 denizimize ve içlerinden Marmara denizi gibi, tamamen bize ait iç denizimizi gözümüz gibi korumamız gerektiği hususunun özellikle vurgulanmasında yarar vardır.
Türkiye’nin Akdeniz çanağındaki balıkçılığında; balık üretim boyutunun üstünlüğü çok belirgindir. Bugün için Karadeniz’inde dahil olduğu Akdeniz çanağında yaklaşık 25 ülke yılda toplamda 1.1-1.2 milyon ton/ balık üretebilmektedir(1). Türkiye ise söz konusu kaynaktan TUİK kayıtlarına göre(2); yılda ortalama 700-800 bin ton/balık (kültür balığı dahil) üretmektedir.
Bu bağlamda balıkçılığımızın sürdürülebilirliğinde, kaynak yönetim ve bilimsel güncelliği olan güdümlü balık kaynak ölçüm ve araştırma yöntemlerinin ticari balıkçılığa paralel devrede olması “ölçülmeyen ve sayısal olarak ifade edilemeyen sucul canlı kaynaklar sağlıklı değerlendirilemez” cümlesinin doğru ve sağlıklı okunabilmesine ışık tutacaktır.
Bu görüşten hareketle, Türkiye balıkçılığının yönetimi, bugünkü yönetim ve yönetişim modelinin sahip olduğu çok başlılıktan, özerk bir yönetim statüsüne kavuşturulmasının yanında, önerilen bu özerk yönetimi deniz ve balıkçılık biliminin asli sahiplerine teslim etmemiz etik açıdan da bir zorunluluktur.
Öz olarak balıkçılık sektörünün ve merkezi otoritenin müştereken kaynak yönetiminde başarıyı elde edebilmesine olanak sağlayacak iki uygulama modeli söz konusu edilebilir. Birincisi; balıkçı kuruluşlarının bünyelerinde var olan potansiyeli akılcı biçimde değerlendirerek bünyelerinde her türlü akreditasyona(*) açık bir araştırma birimini hayata geçirmeleridir. Böyle bir girişimi, kooperatifleri ulusal düzeyde bünyesinde toplayan SÜRKOOP (Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği) yürütücülüğünde gerçekleştirmek olasıdır.
Yasal çerçevesi belirlenerek oluşturulacak bir araştırma birimiyle tüm denizlerimizde aynı zaman diliminde yapılacak stok çalışmaları ile denizlerimizdeki canlı kaynakların konumu çok yönlü olarak belirlenebilir. Bu belirlemeye balıkçılıktan sorumlu merkezi otorite yetkilileri de paydaş olarak dahil edilebilirler. Sürekliliğin öngörülmesi gereken bu çalışmalarla balıkçılık sektörü işlettiği kaynağın gerçek yönünü kendi birimiyle/kuruluşuyla bizzat ortaya koyar ve kaynağın nasıl verimli olarak işletilmesi gerektiğini de saptayarak konuyu merkezi otorite ile son karar devlete ait olmak üzere paylaşır. Böylelikle sektörün önünü görmesine olanak yaratılacağı gibi merkezi otoritenin de yükünün hafifletilmesine katkı sağlanmış olur.
İkincisi ise merkezi otoritenin yeniden düzenlenmesi üzerine olmalıdır. Her ne kadar 08.06.2011 tarihinde Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü kurulmuş ise de çok ilginç bir şekilde bu genel müdürlük varlığının can damarı olması gereken araştırmalar konusunda hiç bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu nedenle balıkçılığın ilgi alanına giren tüm konuların ve yükümlülüklerin tek çatı altında salt konu ilgilisi bireylerin görev aldığı “Merkez Bankası”, “TÜİK”, “DPT” gibi bağımsız bir kuruluş olarak yapılanması esastır. Aksine bir durumda yetki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde olduğu sürece kendi sahalarında bir değer olan fakat balıkçılık konusunun asli sahibi olmayan Veteriner Hekim ve Ziraat Mühendisi kökenli yöneticilerce balıkçılığımızın sorunlarının neredeyse yarım yüzyıldır çözülemediği gerçeği gün gibi ortadayken bunu ısrarla sürdürmenin mantıksal izahı yapılamaz. Bu nedenle kısır döngüler dönemine bir neşter vurulması gerekliliktir. Evrensel açıdan gelişmiş ülkelerde balıkçılık konusu mesleki eğitim bakımından nasıl yönetiliyorsa eşdeğer konum çok geçte olsa ülkemiz içinde sahneye konulmalıdır.
Son söz: Balıkçılık yönetimi ilgisiz mesleklerin deneme tahtası olmaktan arındırılmalıdır. Zaman ülke olarak akılcı olma zamanıdır.
Em. Öğr. Gör. Ömer Faruk KARA
Deniz ve Balıkçılık Bilimcisi
(*) : Belli iş yapan bir kuruluşun yeterliliğine resmi tanınırlık verilmesi işlemi
KAYNAKÇA
- FAO. (2018). The State of Mediterranean and Black Sea Fisheries. General Fisheries Commission for the Mediterranean. Rome. 172 pp. Licence: CC BY-NC-SA 3.0 IGO.
- TÜİK. (2011). Türkiye İstatistik Kurumu Su Ürünleri istatistikleri (Ankara).
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.